Şimdi zamanı dedim ve başladım yazmaya...
Ne zaman aklıma gelse gözlerimden bir damla yaş süzülür, düşünürdüm...
Elimde kalemim; aklımdaysa kendi kendine konuşan bir ben, biraz isyankar, birazsa sevgine aç...
İşe anılarımızı canlandırmakla başladım. Her şey eskisi gibi olmalıydı. Giyindiğin bir gömleği dolabıma astım ilk başta... Fotoğrafını mesela masamdan hiç uzak tutmadım.
Sonra bir an...
Olmadı, geçmedi acın...
Konuşmak istedim... Sesini duymak... O an anlamadım değil aslında yokluğunu. Yine de kalbimi yokladım bu zamanlarda. Elimden tuttuğun, beni ayakta tuttuğun günlerdeki gibi sana inandım ve yine AYAKTAYDIM...
Hiç adil olmayanı, yaşayamadıklarımızı, kalbimi sorguladım bu kez.. Bu kadarı sence de fazla değil miydi? Bunları düşündüğüm an sen ne hissediyorsun yattığın yerden? Yapılacak onca şeyin varlığına inandırmıştın ya beni, bu kadarla mı sınırlıydı hepsi?
Seni çok özledim...
İçimde yaşattıklarımla, bir bahar günü kalbimden kopup mis kokulu havaya karışmanı düşünecek kadar özledim...
Yaşayamadıklarımızla özledim...
Artık emin olduğum tek şey, ayağa kalktığım an karşımda kucak açmış beni beklemiyordun.
Eğer mutluysan gittiğin yerde, tek laf etmem... Hislenme git...
İnan mutluluğunla tüm dünyayı kucaklayabilirim ben git...
Seni sevmek dünyanın en güzel şeyi biliyorsun.
Mutluysan kal olduğun yerde, yokluğuna alışırım elbet.
Yeter ki ışığını uzak tutma benden...
Seni sevebilmek bile birçok şeye değer...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder