Bana kızgındım biliyordum.. Masumane koyu gözlerinde "Neden şimdi?" sorusunu görebiliyordum... Sana anlatırsam bana hak vereceğinden o kadar emindim ki...
Güzel ve dokunaklı bir mektup yazmak istedim sana... Her kelimesinde hissedilesi bir aşkı o mektupta yaşamanı... Sırf acı çektirmemek için onu bile yapamadım..
Her tükenişimde benimle birlikte yiteceğinii biliyordum... Bu yüzden sevgimi ve sana olan aşkımı bu evde bıraktığımı düşünerek çıktım bu kapıdan... Ve adım attığım bu yeni yaşantımda bambaşka biriydim artık. Seni koca bir yalana inandırmış, can dediği insanı bırakıp gitmiş, lanet olası biri...! Kolay olmadı... Hemde hiç kolay olmadı...
Benim için canını verirdin. Bilirdim... İnsanın, sevdiği insanı sakınması, acı çekmemesi için daha kötü şeyleri göze alması, belki de son anlarını yaşadığı şu hayatta onsuzluğu yaşaması zordur... İşte ben de bunu yaşadım.. Halbuki ben değil miydim adının geçtiği cümlelerde bile eriyip giden? Sensiz bir dakikayı dahi solumak istemeyen... Ölürsem, sen de olmayacaktın. Biz bu hayatı iki kişilik yaşadık... Yüreğim yüreğinin yanındaydı... Benim sonsuzluğa erişmem senin cehennemin olacaktı.. Dayanamadım seni öyle hayal etmeye... Belki de en kolay yol buydu benim için...
Gözlerle anlatılan sessiz bir konuşmaydı onlarınki... Seviyordu onu adam.. Ne anlatsa inanırdı belki de... Halbuki yıllardır içten içe "Bırakıp gitti beni! Sevmedi aslında.. Ben hiç olmadım onun kalbinde..!" deyip durmadı mı? Tek avuntusu bir gün çalacak olan telefon değil miydi? "Yapamadım... Senden ayrı kalamadım. Olur zannettim, yaşarım zannettim halbuki.. Ama olmadı.." sözleri değil miydi beklenilen?
Aradan geçen yıllar içindeki sevdasını söndürmese de acısını körükledi.. Bir gün yine geleceği ihtimaline karşılık evlendi adam...Koca bir inat uğruna... Karşısına çıktığında mutluluğunu tokat gibi çarpacaktı sevdiği kadının suratına..
Mutlu olmadığı, onsuz da mutlu olamayacağı bir yaşamla, intikam alacaktı sevdiği kadından...
Gerçekleşti istediği sahne.. Ama hayal ettiği gibi değil.. Neşe yerine bol hüzün var.. Dokunsalar ağlayacak ikisi de... Adamın içi acıyor bir anda... Nasıl derdi evlendim diye? Dayanır mıydı buna? Seviyordu kadın.. Belliydi gözlerinden.. Hani gel dese tutsa ellerinden o an her şeyden vazgeçerdi... İçinde kopan fırtınaları nasıl izah edebilirdi... Kim derdi ki, kötü biri o diye? O kadar masumdu ki...
Kadın gözpınarındaki yaşları içine akıtmaya çalıştı bir süre... Çabası yersizdi.. İnce bir yol gibi süzülüp giden yaşlarla birlikte içindeki acıların ızdırabını yaşıyordu hala... Halbuki anlatması gereken şeyler vardı ona... Onu bırakıp gitme sebebini söylese affedeceğini biliyordu.. Onu bu dünyada en iyi anlayan sevdiği adamdı.. Kendisiyle birlikte ölüme sürüklemek istemediği için yapmıştı onca şeyi.. Nasıl söylerdi günden güne eriyip gittiğini... Halbuki istemez miydi ölümü onun kollarında karşılamayı? Son sözlerini söylediğinde ölümü daha güçlü karşılayacağını ve son nefesini de aşk dolu sözlerle vermeyi... Acı dolu bir ölümdü onunki.. Ne olacağı belli değildi... Sırf bu yüzden usulca çıkıp gitmedi mi aşkının yaşamından? Sırf bu yüzden kendini soyutlamadı mı bu kahrolası yaşamdan? Bu oyunu tek kişi oynayana daha ağır gelmez mi yaşananlar?
Sana söyleseydim nasıl inanırdın ki? Beni ölümün kollarına teslim edebilir miydin sevgilim? Bembeyaz ve soğuk duvarların arasından karşında yatanın ben olduğuma inanabilir miydin? Çarşafı yüzüme örtüp yine o soğuk duvarların arkasında bırakıp nasıl inanacaktın öldüğüme? Beni o halimle hatırlaman, her gün azap çekeceğini düşünmek dayanılır bir durum muydu? Sana bunu yapmaya ne hakkım vardı?
Baş edemedim korkularımla... İyi olacağını sanırken zarar verdim belki de bilmeden.. Telafisi vardır elbet ne için geç kalınmış ki yaşamda? Tutarsan yine ellerimden biliyorum sevdamız kaldığı yerden, eksilmeden gün be gün artacak...
Bir kız çocuğunun şefkat bekleyen sesi dağıtıyor o anlamlı dakikaları belki de... Yüzüne çarpılan gerçekle geç kalındığını anlıyor bir anda kadın... "Baba!" diyen kızın elini tutan adama bakıyor... Gözlerin birbiriyle buluştuğu anda önüne geçilemeyen bir sel oluyor ansızın... Ne adam ne de kadın sessiz anlaşmalarını bozmuyorlar...
Adamın yıllarca içinde yaşayacağı vicdan azabının başlangıcı bu yaşananlar... Bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını bilmekte.. Zamanında bir damla gözyaşına dünyaya yakacağı kadını öldürdüğünü biliyor... Gözlerine bakmaya cesareti yok.. Peki ya kızı? Haberi bile yoktu bu yaşananlardan... Son bir kez bakıyor adam taptığı ilk ve son kadının yüzüne...
"Seni seviyorum.. Ama gitmen gerek..."
Dökülen gözyaşları neleri anlatırmış meğer...
Arkasından baktı adam kadının.. Son kez...
"Yine giden sen oldun sevgilim.." sözleri geçtii içinden...
Farklıydı bu seferki gidiş... Bir terk ediş değildi onunki... Sevdiği adam bakışlarıyla yalvarıyordu.. Durumunu anlatıyordu kendisine...
"Beni seviyordu.. Ama gitmek zorunda olduğumu söylüyordu.." diye gözyaşlarıyla birlikte bunları da akıttı kadın..
Ve bir zamanlar iyi haberlerle, baharın umut dolu müjdesiyle geri geleceğini söyleyerek veda ettiği evinin önünden son kez geçti...
Acısını hissetti ve son uykusuna da o gece yattı kadın...
Ayfer ARSLAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder