Anılar mı demiştik?
Nerede kaldık değil mi?
Bir yokladım da şimdi içimi hatıralar yol gösterdi bir an...
Dedim ki, hayallerim yetim kalmış küçük bir kızım şimdi...
Dedim ki, kanadı kırılmış umutlarımın...
Takati yok sabrımın, üşüyorum.
Sonra bir umut doldu içime...
Dedim ki, sen toprağa göç ettiğinde içimde doğdun sanki...
Ellerim yüreğimde yokladım gözlerimi...
Şimdi dedim, şimdi sırası, ha gayret içim, tam zamanı şimdi...
Kalbim kara kaplı defter misali... Senden ayrı, uzak yollar açılır mı bana? Sohbetlerim en son nerede kaldıysak orada... Elimde kalemim anlaşılmayı bekler vaziyetteyim. Derdimi anlayan, beni kucaklayan bir çift kahverengi gözdeyim. En parlak yıldıza kalbimi açmaktayım. Hayatımın en parlak ışığına dokunmaktayım. Kalbimden geçeni yazmaktayım. Elimde kalemim, seni beklemekteyim...
Ayfer ARSLAN
Uçurtmanın Günlüğü
26 Ağustos 2015 Çarşamba
9 Temmuz 2015 Perşembe
En Değerli Kaybıma
Size sürekli hatırlatılan bir acının rengini anlatmak istedim bugün...
Biraz siyahi, biraz açık gri halini...
Ben size bugün toprağın en hakiki kızılından başlamak istedim...
Çünkü bayramları en çok gitmek, dokunmak istediğimiz yere bir mezar taşında...
Bir adı, hissedercesine kalbimize, dilimize kazırız.
Biz, elini öpmek istediğimiz adamın toprağına dalar ağlarız.
Bizim gururumuzun, parçamızın toprağını avucumuza saklar onunla bir oluruz.
Kalbimizden geçenleri ona içimizden söyler dışımıza vuramayız.
Çünkü, söylersek biliriz kıyamet kopacağını... Acıların, eksikliklerin ayaklanacağını...
Biz, acılarımıza gebe kalırız.
İçimize atarız...
Bir gün... Taa ki ölümün olmadığı ana gelene dek...
Kalbimizden onu çağırır, ondan bir iz ararız.
Varlığına da yokluğuna da şükürler yağdırırız.
Öğrettiğine sadık kalmaya çalışır, emanetlerine gözü gibi bakarız.
Sırf bir daha kaybetmemek adına elimizi açar semaya bakarız.
Hayatta o dönemeçten dönmem dediğimiz anda yaşadığımız acı sonla,
Aynı yola bir daha girmemenin hesabına kapılırız.
Allah da biliyor ya acısını, geçmiyor dinine yandığımın serzenişi, orada saklı...
Kalbim ağrır mı yine yanına gelirsem?
Kızmaz mısın acını yitirmedim diye...
Aşk gibisin benim için, bir tutku, kolay vazgeçilmez en hakiki gerçek...
Belki sırf bu yüzden yerin de acın da taptaze seninle...
Sevgini en derin haliyle içimde yaşatırken ben...
Seni özlediğimi görüyor musun?
Seni çok seviyorum kalbim...
Işıkla uyu...
Ayfer Arslan
Biraz siyahi, biraz açık gri halini...
Ben size bugün toprağın en hakiki kızılından başlamak istedim...
Çünkü bayramları en çok gitmek, dokunmak istediğimiz yere bir mezar taşında...
Bir adı, hissedercesine kalbimize, dilimize kazırız.
Biz, elini öpmek istediğimiz adamın toprağına dalar ağlarız.
Bizim gururumuzun, parçamızın toprağını avucumuza saklar onunla bir oluruz.
Kalbimizden geçenleri ona içimizden söyler dışımıza vuramayız.
Çünkü, söylersek biliriz kıyamet kopacağını... Acıların, eksikliklerin ayaklanacağını...
Biz, acılarımıza gebe kalırız.
İçimize atarız...
Bir gün... Taa ki ölümün olmadığı ana gelene dek...
Kalbimizden onu çağırır, ondan bir iz ararız.
Varlığına da yokluğuna da şükürler yağdırırız.
Öğrettiğine sadık kalmaya çalışır, emanetlerine gözü gibi bakarız.
Sırf bir daha kaybetmemek adına elimizi açar semaya bakarız.
Hayatta o dönemeçten dönmem dediğimiz anda yaşadığımız acı sonla,
Aynı yola bir daha girmemenin hesabına kapılırız.
Allah da biliyor ya acısını, geçmiyor dinine yandığımın serzenişi, orada saklı...
Kalbim ağrır mı yine yanına gelirsem?
Kızmaz mısın acını yitirmedim diye...
Aşk gibisin benim için, bir tutku, kolay vazgeçilmez en hakiki gerçek...
Belki sırf bu yüzden yerin de acın da taptaze seninle...
Sevgini en derin haliyle içimde yaşatırken ben...
Seni özlediğimi görüyor musun?
Seni çok seviyorum kalbim...
Işıkla uyu...
Ayfer Arslan
6 Temmuz 2015 Pazartesi
Hiç Susma İstedim
İnsanın her yaşadığı yanına kar kalıyormuş sonunda... Anladım...
Şimdi size bir kelebeğin hikayesini anlatacağım, mürekkebi bitmek üzere olan bir kalemle...
Bir uzanış, bir direniş... Belki de memleket davası denilen türden bir hikaye olacak...
Babamın hikayesi...
Aklımda canlanan, benden uzak belki de silinmeye yüz tutmuş...
Elimden tuttu şimdi bir kederi, kalbimin en derini, sevgisi...
Kalbimin en sıkıştığı an, bize sırtını dönmüş güzel günlere elimi uzatmış "Yapma!" diye bağırdığımı anımsıyorum kısa bir süre...
Çok küçüktüm hayatı anlamayacak kadar, onun sevgisine alışkın, desteğine aç...
Güçlü değildim ama... Babamdan en almadığım özelliğine ne çok ihtiyacım vardı o gün halbuki!
Kolumdan çekiştirmeler, omzumdan tutuşlar, su muydu o? Beni sakinleştirmesi beklenen...
Kalbim kırıldı biraz... Seni bir daha sevemeyecek miyim şimdi?
Sesini duyabilmeyi istedim, hep kayboldum o derinlikte...
Emeği okuduk biz gözlerinde, kalbinde... Elini uzat öpeyim bir kez n'lur!
Teşekkürler edeyim yüz bin kez, olmaz mı?
Ne ödetiyorsa hakkını önünde sonunda yapayım işte çok mu?
Az bile kalır senin yaptıklarından sonra...
Hayat dediğin bu mu şimdi hazırladığın bizi?
Eksikliğini hissettiğimiz her an bir yarımız yok zaten acı hep aynı geçmiyor ki ucundan kıyısından...
Biraz tatsızım seni düşündüğüm anlarda. Bu yüzden mazur gör beni uykundan uyandırdığım sıralarda seni... Sana kalbimden geçenleri ulaştırmaya çalışmıştım o an duydun mu beni hiç?
Çevrende bir çok insan varmış bizden başka...
Sana ulaşmaya çalıştığımız o an bizi göreceksin hissedeceksin ve iyi olacaksın dediğim son seslenişim...
Kötü olduğunu biliyordum. Telefonum çalıyordu. Açmadım. Çünkü içinde senin olduğun kötü bir haber bize ulaşmak için bekliyordu.
Kalbim sökülürcesine ağlamak istediğim bir zamandı.
Anlayana kadar ağlamak: ağladıkça anladığım bir an...
O an bir şeylerin bizi sana ulaştırmaması için dahi dua ettiğimi anımsıyorum.
Ama her yolun bir sonu vardı ve o gün tüm yollar biz istemesek de sana çıkacaktı.
Umutlarımın yıkıldığı o anı benimle yaşadın mı bilmiyorum.
Ama ben ilk kez seni görmek istemedim.
İlk kez ismin bir cümlede geçsin istemedim.
İlk kez bana senden bir haber getirmesinler istedim.
Sonra kolumdan sardılar, kalbimi açıp içine bir acı yerleştirdiler.
Ellerim tutmadı, bacaklarım uyuştu. Pencerelere baktım daha sert bir düşme anı dileyerek.
Ölümlerden ölüm beğendim anlayacağın...
O an hayat yoktu, ışık yoktu bende...
Senle birlikte gittim sandım.
Bıraksalar kalbimi söküp yoluna serecektim.
Eğer çaresi vardıysa daha bile fazlası belki ne bileyim.
Senin kadar fedakar olamadım şu hayatta özür dilerim.
Ama seni çok özlüyorum. Aklına mı geliyorum bu günler?
Çok duyasım geliyor sesini...
Seni olmayacak derecede seviyorum şimdi.
Özlediğim her anı geriye sararak daha bile çok...
Uyuduğun yerde rahat ol... Işıklarla...
Ayfer ARSLAN
Şimdi size bir kelebeğin hikayesini anlatacağım, mürekkebi bitmek üzere olan bir kalemle...
Bir uzanış, bir direniş... Belki de memleket davası denilen türden bir hikaye olacak...
Babamın hikayesi...
Aklımda canlanan, benden uzak belki de silinmeye yüz tutmuş...
Elimden tuttu şimdi bir kederi, kalbimin en derini, sevgisi...
Kalbimin en sıkıştığı an, bize sırtını dönmüş güzel günlere elimi uzatmış "Yapma!" diye bağırdığımı anımsıyorum kısa bir süre...
Çok küçüktüm hayatı anlamayacak kadar, onun sevgisine alışkın, desteğine aç...
Güçlü değildim ama... Babamdan en almadığım özelliğine ne çok ihtiyacım vardı o gün halbuki!
Kolumdan çekiştirmeler, omzumdan tutuşlar, su muydu o? Beni sakinleştirmesi beklenen...
Kalbim kırıldı biraz... Seni bir daha sevemeyecek miyim şimdi?
Sesini duyabilmeyi istedim, hep kayboldum o derinlikte...
Emeği okuduk biz gözlerinde, kalbinde... Elini uzat öpeyim bir kez n'lur!
Teşekkürler edeyim yüz bin kez, olmaz mı?
Ne ödetiyorsa hakkını önünde sonunda yapayım işte çok mu?
Az bile kalır senin yaptıklarından sonra...
Hayat dediğin bu mu şimdi hazırladığın bizi?
Eksikliğini hissettiğimiz her an bir yarımız yok zaten acı hep aynı geçmiyor ki ucundan kıyısından...
Biraz tatsızım seni düşündüğüm anlarda. Bu yüzden mazur gör beni uykundan uyandırdığım sıralarda seni... Sana kalbimden geçenleri ulaştırmaya çalışmıştım o an duydun mu beni hiç?
Çevrende bir çok insan varmış bizden başka...
Sana ulaşmaya çalıştığımız o an bizi göreceksin hissedeceksin ve iyi olacaksın dediğim son seslenişim...
Kötü olduğunu biliyordum. Telefonum çalıyordu. Açmadım. Çünkü içinde senin olduğun kötü bir haber bize ulaşmak için bekliyordu.
Kalbim sökülürcesine ağlamak istediğim bir zamandı.
Anlayana kadar ağlamak: ağladıkça anladığım bir an...
O an bir şeylerin bizi sana ulaştırmaması için dahi dua ettiğimi anımsıyorum.
Ama her yolun bir sonu vardı ve o gün tüm yollar biz istemesek de sana çıkacaktı.
Umutlarımın yıkıldığı o anı benimle yaşadın mı bilmiyorum.
Ama ben ilk kez seni görmek istemedim.
İlk kez ismin bir cümlede geçsin istemedim.
İlk kez bana senden bir haber getirmesinler istedim.
Sonra kolumdan sardılar, kalbimi açıp içine bir acı yerleştirdiler.
Ellerim tutmadı, bacaklarım uyuştu. Pencerelere baktım daha sert bir düşme anı dileyerek.
Ölümlerden ölüm beğendim anlayacağın...
O an hayat yoktu, ışık yoktu bende...
Senle birlikte gittim sandım.
Bıraksalar kalbimi söküp yoluna serecektim.
Eğer çaresi vardıysa daha bile fazlası belki ne bileyim.
Senin kadar fedakar olamadım şu hayatta özür dilerim.
Ama seni çok özlüyorum. Aklına mı geliyorum bu günler?
Çok duyasım geliyor sesini...
Seni olmayacak derecede seviyorum şimdi.
Özlediğim her anı geriye sararak daha bile çok...
Uyuduğun yerde rahat ol... Işıklarla...
Ayfer ARSLAN
6 Mayıs 2015 Çarşamba
Yoksun
Şimdi zamanı dedim ve başladım yazmaya...
Ne zaman aklıma gelse gözlerimden bir damla yaş süzülür, düşünürdüm...
Elimde kalemim; aklımdaysa kendi kendine konuşan bir ben, biraz isyankar, birazsa sevgine aç...
İşe anılarımızı canlandırmakla başladım. Her şey eskisi gibi olmalıydı. Giyindiğin bir gömleği dolabıma astım ilk başta... Fotoğrafını mesela masamdan hiç uzak tutmadım.
Sonra bir an...
Olmadı, geçmedi acın...
Konuşmak istedim... Sesini duymak... O an anlamadım değil aslında yokluğunu. Yine de kalbimi yokladım bu zamanlarda. Elimden tuttuğun, beni ayakta tuttuğun günlerdeki gibi sana inandım ve yine AYAKTAYDIM...
Hiç adil olmayanı, yaşayamadıklarımızı, kalbimi sorguladım bu kez.. Bu kadarı sence de fazla değil miydi? Bunları düşündüğüm an sen ne hissediyorsun yattığın yerden? Yapılacak onca şeyin varlığına inandırmıştın ya beni, bu kadarla mı sınırlıydı hepsi?
Seni çok özledim...
İçimde yaşattıklarımla, bir bahar günü kalbimden kopup mis kokulu havaya karışmanı düşünecek kadar özledim...
Yaşayamadıklarımızla özledim...
Artık emin olduğum tek şey, ayağa kalktığım an karşımda kucak açmış beni beklemiyordun.
Eğer mutluysan gittiğin yerde, tek laf etmem... Hislenme git...
İnan mutluluğunla tüm dünyayı kucaklayabilirim ben git...
Seni sevmek dünyanın en güzel şeyi biliyorsun.
Mutluysan kal olduğun yerde, yokluğuna alışırım elbet.
Yeter ki ışığını uzak tutma benden...
Seni sevebilmek bile birçok şeye değer...
Ne zaman aklıma gelse gözlerimden bir damla yaş süzülür, düşünürdüm...
Elimde kalemim; aklımdaysa kendi kendine konuşan bir ben, biraz isyankar, birazsa sevgine aç...
İşe anılarımızı canlandırmakla başladım. Her şey eskisi gibi olmalıydı. Giyindiğin bir gömleği dolabıma astım ilk başta... Fotoğrafını mesela masamdan hiç uzak tutmadım.
Sonra bir an...
Olmadı, geçmedi acın...
Konuşmak istedim... Sesini duymak... O an anlamadım değil aslında yokluğunu. Yine de kalbimi yokladım bu zamanlarda. Elimden tuttuğun, beni ayakta tuttuğun günlerdeki gibi sana inandım ve yine AYAKTAYDIM...
Hiç adil olmayanı, yaşayamadıklarımızı, kalbimi sorguladım bu kez.. Bu kadarı sence de fazla değil miydi? Bunları düşündüğüm an sen ne hissediyorsun yattığın yerden? Yapılacak onca şeyin varlığına inandırmıştın ya beni, bu kadarla mı sınırlıydı hepsi?
Seni çok özledim...
İçimde yaşattıklarımla, bir bahar günü kalbimden kopup mis kokulu havaya karışmanı düşünecek kadar özledim...
Yaşayamadıklarımızla özledim...
Artık emin olduğum tek şey, ayağa kalktığım an karşımda kucak açmış beni beklemiyordun.
Eğer mutluysan gittiğin yerde, tek laf etmem... Hislenme git...
İnan mutluluğunla tüm dünyayı kucaklayabilirim ben git...
Seni sevmek dünyanın en güzel şeyi biliyorsun.
Mutluysan kal olduğun yerde, yokluğuna alışırım elbet.
Yeter ki ışığını uzak tutma benden...
Seni sevebilmek bile birçok şeye değer...
Haykırış
Toprak kokuusunu sen edasıyla içime çekiyorum artık... "O" olsaydı ne yapardı sorusunu sormuyorum artık kendime..
Sen gittikten sonra kendimle kalmadım ben...Sensizleşmedim henüz.. Her saniye bana eşlik eden anılarımız var artık.. Şimdi sana olan sevgimi büyütme faslındayım ben.. Ne senden, ne de sevgimizden asla vazgeçemem.. .
Sana bunları anlatmak için geç kalmadım henüz... Hala yanımdasın, öyle yakınımdasın ki.. Ölüm değildi bu..
Öyle güzeldin ki...
Bana kızgındın biliyorum... Çok seslendim sana ama gözlerini açıp bakmadın bana kırılmışlığın etkisiyle... Üzülüyorum küçük adam.. Kulağımda sesin olmadan yapamıyorum.. Özlüyorum seni.. Bu oyunu bitir artık.. Küçük bir serzenişti bitti gitti de ve gel usulca.. Konuşmasanda varlığını hissetmem yeterli.. Tıpkı sana kavuşmayı beklediğim zamanlarda seni rüyalarıma sakladığım gibi... Seni aynı sıcaklıkla hissetmemi sağla.. Seni bana geri ver.. Umudumu bana geri ver...
Öldü diye ağlıyordu annen... Kendini paraladı boşyere, yanına gittim ama görmüyordu bile beni.. Annendi o senin, nasıl olur da senden vazgeçmeyi bu kadar kolay kabullenirdi.. Kırılmıştım ona kızdım.. Bağırmışım bir an... Senin ölmediğini haykırmışım...
Sen,sen öyle güzeldin ki... Ölüm değildi tenindeki... Aşktı, sevgiydi...
Bunu neden anlamadıklarını sormuşum onlara... Seni benden neden aldıklarını.. Neden koparmak istediklerini...
Halbuki ben seni kaybetmeye dayanamam.. Sensiz bir yaşamı içime sindiremem... Seninle bir ömür geçirmeyeyim, hatta varsın kışlar soğuk geçsin... Ama sensiz solumayayım bu havayı... Seninle dünyanın birbirine uzak iki yerinde, iki farklı insan olmaya da razıyım... Ama ölme.. Sensiz bırakarak karanlıkların en dibine itme beni.. Aldanma ağlayan insanlara onlar senden çabuk vazgeçenler... Bak hala içimdesin, en derinimde... Ben sendim, senin anlamındım... Sen gidersen benim hiç bir anlamımın olmayacağını iyi bilirsin... İşte bu yüzden ölmediğinden bu kadar eminim... İşte bu yüzden bir insanı asıl öldüren şeyin aslında içindekilerinin, umutlarının tükenmesi olduğunu söylüyorum... İşte bu yüzden o umut dolu sana haykırıyorum kapıdan içeri girecekmişsin de bana karşı koyacakmışsın gibi... Ölseydin kokun olmazdı bu evde.. Ve ben gittiğini düşündükleri günden beri seni yanıma yatırmazdım yine... Senin kokuna sarıla sarıla ağlamazdım...
Ölüm değil bu sevgilim... Yanına uzandığım an anladım bunu... Seni gördüğüm an anladım...
Sen öyle güzelsin ki...
AYFER ARSLAN
Sen gittikten sonra kendimle kalmadım ben...Sensizleşmedim henüz.. Her saniye bana eşlik eden anılarımız var artık.. Şimdi sana olan sevgimi büyütme faslındayım ben.. Ne senden, ne de sevgimizden asla vazgeçemem.. .
Sana bunları anlatmak için geç kalmadım henüz... Hala yanımdasın, öyle yakınımdasın ki.. Ölüm değildi bu..
Öyle güzeldin ki...
Bana kızgındın biliyorum... Çok seslendim sana ama gözlerini açıp bakmadın bana kırılmışlığın etkisiyle... Üzülüyorum küçük adam.. Kulağımda sesin olmadan yapamıyorum.. Özlüyorum seni.. Bu oyunu bitir artık.. Küçük bir serzenişti bitti gitti de ve gel usulca.. Konuşmasanda varlığını hissetmem yeterli.. Tıpkı sana kavuşmayı beklediğim zamanlarda seni rüyalarıma sakladığım gibi... Seni aynı sıcaklıkla hissetmemi sağla.. Seni bana geri ver.. Umudumu bana geri ver...
Öldü diye ağlıyordu annen... Kendini paraladı boşyere, yanına gittim ama görmüyordu bile beni.. Annendi o senin, nasıl olur da senden vazgeçmeyi bu kadar kolay kabullenirdi.. Kırılmıştım ona kızdım.. Bağırmışım bir an... Senin ölmediğini haykırmışım...
Sen,sen öyle güzeldin ki... Ölüm değildi tenindeki... Aşktı, sevgiydi...
Bunu neden anlamadıklarını sormuşum onlara... Seni benden neden aldıklarını.. Neden koparmak istediklerini...
Halbuki ben seni kaybetmeye dayanamam.. Sensiz bir yaşamı içime sindiremem... Seninle bir ömür geçirmeyeyim, hatta varsın kışlar soğuk geçsin... Ama sensiz solumayayım bu havayı... Seninle dünyanın birbirine uzak iki yerinde, iki farklı insan olmaya da razıyım... Ama ölme.. Sensiz bırakarak karanlıkların en dibine itme beni.. Aldanma ağlayan insanlara onlar senden çabuk vazgeçenler... Bak hala içimdesin, en derinimde... Ben sendim, senin anlamındım... Sen gidersen benim hiç bir anlamımın olmayacağını iyi bilirsin... İşte bu yüzden ölmediğinden bu kadar eminim... İşte bu yüzden bir insanı asıl öldüren şeyin aslında içindekilerinin, umutlarının tükenmesi olduğunu söylüyorum... İşte bu yüzden o umut dolu sana haykırıyorum kapıdan içeri girecekmişsin de bana karşı koyacakmışsın gibi... Ölseydin kokun olmazdı bu evde.. Ve ben gittiğini düşündükleri günden beri seni yanıma yatırmazdım yine... Senin kokuna sarıla sarıla ağlamazdım...
Ölüm değil bu sevgilim... Yanına uzandığım an anladım bunu... Seni gördüğüm an anladım...
Sen öyle güzelsin ki...
AYFER ARSLAN
İki Kişilik Ölüm
Bana kızgındım biliyordum.. Masumane koyu gözlerinde "Neden şimdi?" sorusunu görebiliyordum... Sana anlatırsam bana hak vereceğinden o kadar emindim ki...
Güzel ve dokunaklı bir mektup yazmak istedim sana... Her kelimesinde hissedilesi bir aşkı o mektupta yaşamanı... Sırf acı çektirmemek için onu bile yapamadım..
Her tükenişimde benimle birlikte yiteceğinii biliyordum... Bu yüzden sevgimi ve sana olan aşkımı bu evde bıraktığımı düşünerek çıktım bu kapıdan... Ve adım attığım bu yeni yaşantımda bambaşka biriydim artık. Seni koca bir yalana inandırmış, can dediği insanı bırakıp gitmiş, lanet olası biri...! Kolay olmadı... Hemde hiç kolay olmadı...
Benim için canını verirdin. Bilirdim... İnsanın, sevdiği insanı sakınması, acı çekmemesi için daha kötü şeyleri göze alması, belki de son anlarını yaşadığı şu hayatta onsuzluğu yaşaması zordur... İşte ben de bunu yaşadım.. Halbuki ben değil miydim adının geçtiği cümlelerde bile eriyip giden? Sensiz bir dakikayı dahi solumak istemeyen... Ölürsem, sen de olmayacaktın. Biz bu hayatı iki kişilik yaşadık... Yüreğim yüreğinin yanındaydı... Benim sonsuzluğa erişmem senin cehennemin olacaktı.. Dayanamadım seni öyle hayal etmeye... Belki de en kolay yol buydu benim için...
Gözlerle anlatılan sessiz bir konuşmaydı onlarınki... Seviyordu onu adam.. Ne anlatsa inanırdı belki de... Halbuki yıllardır içten içe "Bırakıp gitti beni! Sevmedi aslında.. Ben hiç olmadım onun kalbinde..!" deyip durmadı mı? Tek avuntusu bir gün çalacak olan telefon değil miydi? "Yapamadım... Senden ayrı kalamadım. Olur zannettim, yaşarım zannettim halbuki.. Ama olmadı.." sözleri değil miydi beklenilen?
Aradan geçen yıllar içindeki sevdasını söndürmese de acısını körükledi.. Bir gün yine geleceği ihtimaline karşılık evlendi adam...Koca bir inat uğruna... Karşısına çıktığında mutluluğunu tokat gibi çarpacaktı sevdiği kadının suratına..
Mutlu olmadığı, onsuz da mutlu olamayacağı bir yaşamla, intikam alacaktı sevdiği kadından...
Gerçekleşti istediği sahne.. Ama hayal ettiği gibi değil.. Neşe yerine bol hüzün var.. Dokunsalar ağlayacak ikisi de... Adamın içi acıyor bir anda... Nasıl derdi evlendim diye? Dayanır mıydı buna? Seviyordu kadın.. Belliydi gözlerinden.. Hani gel dese tutsa ellerinden o an her şeyden vazgeçerdi... İçinde kopan fırtınaları nasıl izah edebilirdi... Kim derdi ki, kötü biri o diye? O kadar masumdu ki...
Kadın gözpınarındaki yaşları içine akıtmaya çalıştı bir süre... Çabası yersizdi.. İnce bir yol gibi süzülüp giden yaşlarla birlikte içindeki acıların ızdırabını yaşıyordu hala... Halbuki anlatması gereken şeyler vardı ona... Onu bırakıp gitme sebebini söylese affedeceğini biliyordu.. Onu bu dünyada en iyi anlayan sevdiği adamdı.. Kendisiyle birlikte ölüme sürüklemek istemediği için yapmıştı onca şeyi.. Nasıl söylerdi günden güne eriyip gittiğini... Halbuki istemez miydi ölümü onun kollarında karşılamayı? Son sözlerini söylediğinde ölümü daha güçlü karşılayacağını ve son nefesini de aşk dolu sözlerle vermeyi... Acı dolu bir ölümdü onunki.. Ne olacağı belli değildi... Sırf bu yüzden usulca çıkıp gitmedi mi aşkının yaşamından? Sırf bu yüzden kendini soyutlamadı mı bu kahrolası yaşamdan? Bu oyunu tek kişi oynayana daha ağır gelmez mi yaşananlar?
Sana söyleseydim nasıl inanırdın ki? Beni ölümün kollarına teslim edebilir miydin sevgilim? Bembeyaz ve soğuk duvarların arasından karşında yatanın ben olduğuma inanabilir miydin? Çarşafı yüzüme örtüp yine o soğuk duvarların arkasında bırakıp nasıl inanacaktın öldüğüme? Beni o halimle hatırlaman, her gün azap çekeceğini düşünmek dayanılır bir durum muydu? Sana bunu yapmaya ne hakkım vardı?
Baş edemedim korkularımla... İyi olacağını sanırken zarar verdim belki de bilmeden.. Telafisi vardır elbet ne için geç kalınmış ki yaşamda? Tutarsan yine ellerimden biliyorum sevdamız kaldığı yerden, eksilmeden gün be gün artacak...
Bir kız çocuğunun şefkat bekleyen sesi dağıtıyor o anlamlı dakikaları belki de... Yüzüne çarpılan gerçekle geç kalındığını anlıyor bir anda kadın... "Baba!" diyen kızın elini tutan adama bakıyor... Gözlerin birbiriyle buluştuğu anda önüne geçilemeyen bir sel oluyor ansızın... Ne adam ne de kadın sessiz anlaşmalarını bozmuyorlar...
Adamın yıllarca içinde yaşayacağı vicdan azabının başlangıcı bu yaşananlar... Bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını bilmekte.. Zamanında bir damla gözyaşına dünyaya yakacağı kadını öldürdüğünü biliyor... Gözlerine bakmaya cesareti yok.. Peki ya kızı? Haberi bile yoktu bu yaşananlardan... Son bir kez bakıyor adam taptığı ilk ve son kadının yüzüne...
"Seni seviyorum.. Ama gitmen gerek..."
Dökülen gözyaşları neleri anlatırmış meğer...
Arkasından baktı adam kadının.. Son kez...
"Yine giden sen oldun sevgilim.." sözleri geçtii içinden...
Farklıydı bu seferki gidiş... Bir terk ediş değildi onunki... Sevdiği adam bakışlarıyla yalvarıyordu.. Durumunu anlatıyordu kendisine...
"Beni seviyordu.. Ama gitmek zorunda olduğumu söylüyordu.." diye gözyaşlarıyla birlikte bunları da akıttı kadın..
Ve bir zamanlar iyi haberlerle, baharın umut dolu müjdesiyle geri geleceğini söyleyerek veda ettiği evinin önünden son kez geçti...
Acısını hissetti ve son uykusuna da o gece yattı kadın...
Ayfer ARSLAN
Güzel ve dokunaklı bir mektup yazmak istedim sana... Her kelimesinde hissedilesi bir aşkı o mektupta yaşamanı... Sırf acı çektirmemek için onu bile yapamadım..
Her tükenişimde benimle birlikte yiteceğinii biliyordum... Bu yüzden sevgimi ve sana olan aşkımı bu evde bıraktığımı düşünerek çıktım bu kapıdan... Ve adım attığım bu yeni yaşantımda bambaşka biriydim artık. Seni koca bir yalana inandırmış, can dediği insanı bırakıp gitmiş, lanet olası biri...! Kolay olmadı... Hemde hiç kolay olmadı...
Benim için canını verirdin. Bilirdim... İnsanın, sevdiği insanı sakınması, acı çekmemesi için daha kötü şeyleri göze alması, belki de son anlarını yaşadığı şu hayatta onsuzluğu yaşaması zordur... İşte ben de bunu yaşadım.. Halbuki ben değil miydim adının geçtiği cümlelerde bile eriyip giden? Sensiz bir dakikayı dahi solumak istemeyen... Ölürsem, sen de olmayacaktın. Biz bu hayatı iki kişilik yaşadık... Yüreğim yüreğinin yanındaydı... Benim sonsuzluğa erişmem senin cehennemin olacaktı.. Dayanamadım seni öyle hayal etmeye... Belki de en kolay yol buydu benim için...
Gözlerle anlatılan sessiz bir konuşmaydı onlarınki... Seviyordu onu adam.. Ne anlatsa inanırdı belki de... Halbuki yıllardır içten içe "Bırakıp gitti beni! Sevmedi aslında.. Ben hiç olmadım onun kalbinde..!" deyip durmadı mı? Tek avuntusu bir gün çalacak olan telefon değil miydi? "Yapamadım... Senden ayrı kalamadım. Olur zannettim, yaşarım zannettim halbuki.. Ama olmadı.." sözleri değil miydi beklenilen?
Aradan geçen yıllar içindeki sevdasını söndürmese de acısını körükledi.. Bir gün yine geleceği ihtimaline karşılık evlendi adam...Koca bir inat uğruna... Karşısına çıktığında mutluluğunu tokat gibi çarpacaktı sevdiği kadının suratına..
Mutlu olmadığı, onsuz da mutlu olamayacağı bir yaşamla, intikam alacaktı sevdiği kadından...
Gerçekleşti istediği sahne.. Ama hayal ettiği gibi değil.. Neşe yerine bol hüzün var.. Dokunsalar ağlayacak ikisi de... Adamın içi acıyor bir anda... Nasıl derdi evlendim diye? Dayanır mıydı buna? Seviyordu kadın.. Belliydi gözlerinden.. Hani gel dese tutsa ellerinden o an her şeyden vazgeçerdi... İçinde kopan fırtınaları nasıl izah edebilirdi... Kim derdi ki, kötü biri o diye? O kadar masumdu ki...
Kadın gözpınarındaki yaşları içine akıtmaya çalıştı bir süre... Çabası yersizdi.. İnce bir yol gibi süzülüp giden yaşlarla birlikte içindeki acıların ızdırabını yaşıyordu hala... Halbuki anlatması gereken şeyler vardı ona... Onu bırakıp gitme sebebini söylese affedeceğini biliyordu.. Onu bu dünyada en iyi anlayan sevdiği adamdı.. Kendisiyle birlikte ölüme sürüklemek istemediği için yapmıştı onca şeyi.. Nasıl söylerdi günden güne eriyip gittiğini... Halbuki istemez miydi ölümü onun kollarında karşılamayı? Son sözlerini söylediğinde ölümü daha güçlü karşılayacağını ve son nefesini de aşk dolu sözlerle vermeyi... Acı dolu bir ölümdü onunki.. Ne olacağı belli değildi... Sırf bu yüzden usulca çıkıp gitmedi mi aşkının yaşamından? Sırf bu yüzden kendini soyutlamadı mı bu kahrolası yaşamdan? Bu oyunu tek kişi oynayana daha ağır gelmez mi yaşananlar?
Sana söyleseydim nasıl inanırdın ki? Beni ölümün kollarına teslim edebilir miydin sevgilim? Bembeyaz ve soğuk duvarların arasından karşında yatanın ben olduğuma inanabilir miydin? Çarşafı yüzüme örtüp yine o soğuk duvarların arkasında bırakıp nasıl inanacaktın öldüğüme? Beni o halimle hatırlaman, her gün azap çekeceğini düşünmek dayanılır bir durum muydu? Sana bunu yapmaya ne hakkım vardı?
Baş edemedim korkularımla... İyi olacağını sanırken zarar verdim belki de bilmeden.. Telafisi vardır elbet ne için geç kalınmış ki yaşamda? Tutarsan yine ellerimden biliyorum sevdamız kaldığı yerden, eksilmeden gün be gün artacak...
Bir kız çocuğunun şefkat bekleyen sesi dağıtıyor o anlamlı dakikaları belki de... Yüzüne çarpılan gerçekle geç kalındığını anlıyor bir anda kadın... "Baba!" diyen kızın elini tutan adama bakıyor... Gözlerin birbiriyle buluştuğu anda önüne geçilemeyen bir sel oluyor ansızın... Ne adam ne de kadın sessiz anlaşmalarını bozmuyorlar...
Adamın yıllarca içinde yaşayacağı vicdan azabının başlangıcı bu yaşananlar... Bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını bilmekte.. Zamanında bir damla gözyaşına dünyaya yakacağı kadını öldürdüğünü biliyor... Gözlerine bakmaya cesareti yok.. Peki ya kızı? Haberi bile yoktu bu yaşananlardan... Son bir kez bakıyor adam taptığı ilk ve son kadının yüzüne...
"Seni seviyorum.. Ama gitmen gerek..."
Dökülen gözyaşları neleri anlatırmış meğer...
Arkasından baktı adam kadının.. Son kez...
"Yine giden sen oldun sevgilim.." sözleri geçtii içinden...
Farklıydı bu seferki gidiş... Bir terk ediş değildi onunki... Sevdiği adam bakışlarıyla yalvarıyordu.. Durumunu anlatıyordu kendisine...
"Beni seviyordu.. Ama gitmek zorunda olduğumu söylüyordu.." diye gözyaşlarıyla birlikte bunları da akıttı kadın..
Ve bir zamanlar iyi haberlerle, baharın umut dolu müjdesiyle geri geleceğini söyleyerek veda ettiği evinin önünden son kez geçti...
Acısını hissetti ve son uykusuna da o gece yattı kadın...
Ayfer ARSLAN
Uçurtmanın Günlüğü
En büyük korkusu ne olur insanın? Acılar büyütür sanırız küçücük bedenlerimizi… Sahiden acılar mı yüreğimize dokunan, yoksa yalınayak yürüdüğümüz sokaklar mı engebe dolu? Kalbim kendi kanımda boğulurken sorguluyorum seni, kendimi… Bize az biçilen bir ömrün seceresini tutuyorum kendimce. Haddim olmayarak inkar ediyorum, haksızlık diyorum, yalan diyorum üstüne bir de bütün bildiğim doğrulardan vazgeçiyorum. Ben kayboluyorum bir anda. Ne sen de, ne de sensizlikte… Sadece anılar fazla acımasız davranıyor bugünlerde…
Evet seninle gezdiğimiz, dolaştığımız her yerden şikayetçiyim açıkçası… Bilmek istediklerim söylemek istediklerimden fazlayken kaybettim ya seni… Hiçbir şey mümkün kılınmıyor kafamda. Senden öğrenmek istediğim daha çok şey vardı, seninle görmek istediğim yerler… Bir anda bir çizgi çekildi aramıza sanki, duvar örüldü derler ya o misal. Ben elimin her çizgisini incelerken senden izler arıyorum halbuki. Eline aldığın elimi… Seninle birlikte kaybettiğim her şeyi şimdilerde sitemle anıyorum. Sakın güçsüz kaldığımı sanma. Sadece bıraktığın gibiyim işte duygusal ve kolayca ağlayan. Senden sonra büyüyemediğim için üzgünüm. Omzumun gerisinden baktığımda seni görmeye alışıktım ben. Böyle büyümek zorunda olmamalı insan. Böylesi kederlere itilmemeli. Ama elden ne gelir diyeceksin hatta “ayaklarınızın üzerinde durun” belki… Ayaktayım, tıpkı senin yaptığın gibi… Tek yapabildiğim olmamı istediğin gibi olmaya çalışmak. Ve tek gerçek var düşündüğüm: Bir savaşın içindeydik biz, sonu belli olmayan bir savaşın ve sen istemeden gittin… Kalbim paramparça olsa da seni andığım her duada, bil isterim, hiçbir zaman doyamadım sana. Kızdığım, gücendiğim zamanlarda bile… Ben Tanrının çok şükür dedirtemediklerindenim belki kim bilir?
Şimdilerde küçücük bir hayatın nasıl büyük boşluklarla çalkalanabileceğini ve bu büyük boşluklara eşdeğer hiçbir şeyin olmadığını görüyorum. En acısı da seni hiç duymayacak olan birisine sesini duyurmaya çalışmak. Telefonunu aramak, kokusunu koklamak, varlığını hissetmeye çalışmak ama hiç ulaşamamak… Kolay değil işte bazı anlar. Sinirlenmelerin, siyaseti yeni baştan yazışların, şefkatin, sevgin, en önemlisi herkesi içine alan kocaman kalbin… Bize hiç göstermediğin acınla birlikte oradaydık… Sana yakın, seni anlamadan yaşadığımız bir uzaklıkta… En kötü zamanlarını biliyorum sanırdım, meğer ne uzakmışım sana. Her saniyenin bir anlamı olmalı, her dakikaya bir anı sıkıştırmalı ve her saati son saat gibi yaşamalı. Yaşayamadık… Hep erteledik, hep ertelettik… Sonuçta hep geç kaldık…
En korktuğum yüzünü esirgemen benden…
Rüyalar güzeldir ya hani, hep gel, hep görmek isterim seni…
Yokluğunda ilk kez yazmış oldum sana… Acın, acı acı gösterdi kendini. Yapmam gereken sensiz seni yaşamayı öğrenmemse yapacağım. Sevmekten ve bana öğrettiklerinden vazgeçmeyerek…
Daha gidilecek çok yolumuz var. Bunu da senden öğrendim, unutma.
Seni çok seviyorum…
Ayfer ARSLAN
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)